29 Aralık 2017
Sayı: KB 2017/50

Saldırı furyası 2018’de de sürecek
Dinci-gerici iktidarın 2017 yılı icraatları
Tek tip elbise dayatmasına karşı tutsaklarla dayanışmaya
Kimin için kamu düzeni ve güvenliği?
Kalkınma Ajansları gerçeği - 2
Taşerona “kadro” düzenlemesi yasalaştı
TOMİS Genel Kurulu Sonuç Bildirgesi
2017’de işçi ve emekçi eylemleri
2017 işçi sınıfı için sert bir mücadele yılı oldu!
İstanbul’da ihraçlara karşı direniş 45. haftasında
OHAL’iniz de KHK’larınız da düzeninizi kurtaramayacak!
Taşeron işçileri olarak AKP’nin yalanlarına kanmayacağız!
Büyük madenci yürüyüşünün 27. yılı
Patrona kreş teşviği, işçiye aldatmaca
‘İstanbul gençlik meclisi’ kurultay gündemiyle toplandı
Güney Kürdistan’da protesto gösterileri
“Sıradan insanların, sıradan insanlarla birlikte sıradan insanlar için yaptığı devrim”
Katil devlet suçunu gizlemeyecek kadar pişkin
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

2017 işçi sınıfı için sert bir mücadele yılı oldu!

 

2017 işçi sınıfı açısından son yıllarda olduğu gibi hareketli bir yıl oldu. Yıl boyunca çok sayıda eylem, direniş ve grev yaşandı. Bu hareketin önemli bir ağırlığını sendikalaştıkları için işten atılan işçiler oluştururken, ücret ve hak talebiyle yürütülen önemli bir mücadele de söz konusuydu. İşçi sınıfı hak gasplarına karşı mücadele ederken, öte yandan da OHAL, yasaklar, baskı ve saldırılar ile işbirlikçi sendikal yapılar karşısında bir çıkış yolu aradı. Bir dizi örnekte sert, militan ve yasakları aşan mücadeleler ortaya koydu. Bir dizi yetersizlik ve soruna rağmen bu mücadeleler, işçi sınıfının önündeki engeller karşısında, fiili-meşru mücadele yönünde ciddi bir çıkış arayışı, eğilimi ve yönelimi içerisinde olduğunu gösteriyor.

İşçi sınıfının ve sınıf mücadelesinin 2017 tablosuna daha yakından bakarak, ana başlıklar altında özetleyelim.

OHAL patronların hizmetinde, grevler yasak!

2017 işçi sınıfı açısından baskı ve saldırıların yoğunlaştığı bir yıl oldu. OHAL’i pervasızca kullanan AKP iktidarı grevleri yasaklamada zerrece tereddüt göstermedi.

2017 yılına Asil Çelik grevini yasaklayarak giren iktidar, hemen ardından EMİS grup sözleşmesi kapsamında bulunan 2 bini aşkın işçinin grevini yasakladı. Grev yasakları yıl boyunca devam etti. Akbank çalışanlarının grevinin ardından binlerce cam işçisinin büyük umutlarla başlamaya hazırlandığı grevi de “erteleme” adı altında yasaklandı.

Erdoğan tarafından yabancı sermaye temsilcilerine yapılan bir konuşmada, OHAL’in işçi sınıfına karşı kullanıldığı arsızca dile de getirildi. 15 Temmuz darbe girişiminin yıl dönümünde, “OHAL’i grev tehdidini ortadan kaldırmak için kullanıyoruz, artık öyle grev mrev yok” diyordu.

AKP’nin sermayeye hizmet adına aldığı grev yasakları OHAL’den önce de vardı, ama OHAL boyunca daha pervasız bir hale geldi.

Grev yasakları dışında da OHAL işçilere karşı kullanıldı. Eylemler ve direnişler yasaklandı. Vali, kaymakam, polis, jandarma her defasında işçilerin hak mücadelelerinin karşısına çıktı, bastırmak için her türlü pervasızlık gösterildi. Yıl boyunca bunun sayısız örneği yaşandı.

Sermayeye hizmete devam!

2017 yılına asgari ücrete sadaka zam artışıyla giren AKP, yıl içerisinde sermaye sınıfına en büyük hizmeti işçilerin dava açma haklarını dinamitleyen “Arabuluculuk yasası”nı çıkartarak yaptı. Birkaç yıldır patronların ısıtıp ısıtıp gündeme soktuğu iş davaları konusu böylece halledildi. Erdoğan darbe girişiminden birkaç gün sonra büyük patronlara bu konuda verdiği sözü tutarak, işçi sınıfına bir darbe daha vurmuş oldu.

Bu arada sermayenin hayali olan kıdem tazminatı hakkının gaspına da oldukça yaklaşıldı. Ancak 16 Nisan’da yapılan başkanlık referandumunun sonrasına bırakılan düzenleme, OHAL koşullarına rağmen geçirilemedi.

2016 yılında geçirilen Zorunlu Bireysel Emeklilik Sigortası (BES) ise 2017’de uygulamaya sokuldu. İşçileri zorla sisteme dahil ederek ücretlerinden kesinti yapıp sigorta tekellerine aktaran bu uygulama karşısında önemli sayıda işçi sistemden çıktı. Fakat yine de sermaye adına büyük bir rant kapısı daha açılmış oldu.

Bir yıl önce yasal altyapısı hazırlanan Özel İstihdam Büroları da 2017 yılında giderek yaygınlaştı. Böylece işçi sınıfının esnek ve kuralsız sömürüsü ağırlaştırılmış oldu. Her yerde çoğalan Özel İstihdam Büroları eliyle modern kölelik pazarlarının oluşturulması sürecinin 2018’de tamamlanması beklenmelidir.

Bu sürecin önemli bir parçası, sözde “istihdam seferberliği” adı altında sermayeye güvencesiz/kullan-at işçi sömürme olanağının getirilmesiyle beraber, büyük miktarlarda bir kaynağın da peşkeş çekilmesi oldu.

İşçi sınıfı üzerindeki yoksulluğu, sefaleti ve ağır çalışma koşullarını katmerleyen uygulamalara imza atan AKP iktidarı, sermayeye ise sınırsız kaynak aktarımına gitti. Önemli bir kısmı İşsizlik Sigorta Fonu’ndan olmak üzere işçi sınıfı ve emekçilerden gasp edilmiş kaynaklar, çeşitli ad ve mekanizmalar üzerinden sermayeye aktarıldı. OHAL koşullarında devletin sopasını diledikleri gibi işçiye karşı kullanan patron takımına, toplumun soygunuyla elde edilmiş ganimetlerin kapısı sonuna kadar açıldı.

2017 aynı zamanda şiddetlenmesi muhtemel ekonomik krizin ayak seslerinin duyulduğu bir yıl oldu. Düzenin iç ve dış politik krizlerinin ekonomik faturası işçi sınıfının omuzlarına yıkılarak sermaye yine ihya edildi. 2018’de tüm bu birikimin üzerinde yükselen daha şiddetli bir ekonomik krizin yaşanması bekleniyor. Bu da işçi sınıfının 2018’de daha büyük bir ekonomik ve sosyal faturayla yüz yüze kalacağı anlamına geliyor.

İşçi sınıfı hareketli!

AKP ve tekelci sermayenin işbirliği ile işçi sınıfı ve emekçilerin acımasızca sömürülmesi, bu sömürünün görülmedik boyutlar kazanması gerçeği karşısında tepki ve hoşnutsuzluk büyüyor. İktidar sahipleri ile kapitalist patronların zenginliği ve şatafat içindeki yaşayışı görülmemiş boyutlarda. Bu tablo işçi sınıfı ve emekçiler içerisindeki öfkeyi yoğunlaştırmakta, bir dizi vesileyle açığa çıkmasına sebep olmaktadır.

İşçi sınıfı hareketinin 2010’lu yılların başına kadar bir dizi eylem ve direnişe rağmen uzun süreli bir durgunluğu yaşadığı bir gerçek. İşçi sınıfı bu yılların ardından giderek hareketli bir döneme girmiştir. Ağır baskı ve sömürü cenderesi altında bunalan, büyük krizlerin faturası ödetilen işçi sınıfı, TEKEL gibi büyük ve sarsıcı direnişin, 2010 yılından sonra da metal işçilerinin grev ve sendikal eylemlerinin açtığı yoldan hareketlenmeye başlamıştır.

Haziran Direnişi tüm toplumda önemli bir uyanışa sebep olurken, Greif işçilerinin direnişi işçi sınıfı içerisinde yeni ve militan bir mücadele döneminin işaret fişeği olmuştur. 2015 Metal Fırtına ise, sınıf hareketinde yeni bir mücadele döneminin başladığını göstermiştir.

Büyük ölçüde deneyimsiz ve bilinçli bir öncü kuşaktan yoksun olan işçi sınıfı böylece hem önemli bir deneyim biriktirmeye hem de giderek yeni bir mücadele kültürü, anlayışı ve tarzı geliştirmeye başlamıştır.

2015’ten sonra 2016’da işçi sınıfı hareketi genelde bir hareketlilik sürecinden geçerken, henüz birleşik-militan-politik bir hareket olmanın çok uzağında olmakla birlikte, bu yönde bir biriktirme sürecinden geçmektedir.

2017 yılına baktığımızda, işçi sınıfı payına kesintisiz ve yaygın bir hareketlilik tablosu gözleniyor. Tüm baskılara, engellemelere, OHAL ile pekiştirilen faşist saldırganlığa rağmen sayısız eylem, direniş ve grevler yaşandı. En önemlisi de, özellikle Greif, sonrasında Metal Fırtına’da gördüğümüz, özgücüne dayanarak fiili-meşru mücadeleye atılma eğiliminin güçlenmesidir. Yıl içerisinde bu yönde bir dizi örnek yaşandı. Bu deneyimler, bu eğilimin tüm sonuçlarına ulaşmasının, giderek birleşik-militan-politik bir sınıf hareketi düzeyine ulaşmasının önündeki engelleri de gösterdi.

Sendikalaşma mücadelesi sürüyor!

Bu hareketlilik tablosuna yakından bakıldığında, önemli bir bölümünün sendikalaşmak için verilen mücadeleler olduğu görülüyor. Azgın sömürüyü sınırlamak için işçilerin ilk başvurdukları refleks bir yol olan sendikalaşma girişimlerine sermayenin yanıtı işçi kıyımları oldu. Buna karşı gerçekleşen eylem ve direnişler, yıllardır işçi sınıfı mücadelesinde önemli bir yer tutmaya devam ediyor.

Bu kapsamda tek ya da daha çok sayıda işçinin kapı önünde beklemek biçimindeki direnişleri sıklıkla yaşandı. Bunlar içerisinde, Yazaki direnişi gibi birkaç tanesi dışındakilerin etkisinin sınırlı kaldığını belirtmek gerekiyor. Yazaki’de sınıf devrimcisi bir kadın işçi tarafından sürdürülen direniş, OHAL koşullarında baskılara rağmen direnme iradesiyle ve kendi sınırlarını fazlasıyla aşan etkisiyle ön plana çıktı.

DHL, Diam, Posco Assan, Na-De ve daha bir dizi iş yerinde sendikalar tarafından yürütülen direnişler gerçekleştirildi. Birçoğu uzun aylara yayılan bu direnişlerde sonuç almak pek mümkün olmadı. İşten atılan işçiler tarafından sürdürülen direnişler yerini bir süre sonra hukuki süreçlere bıraktı.

Öte yandan işçi sınıfı azgın sömürüye karşı tepki olarak sadece sendikalaşma yolunu tutmadı. Birçok örnekte, ya sendikalaşmanın güçlüğünden ya sendikalara olan güvensizlikten ya da sendikalaşmanın zorluğundan dolayı işçiler doğrudan direnişe geçerek hak mücadelesi verdiler. Bu kapsamda özellikle Star Rafineri işçileri mücadeleleriyle dikkat çektiler.

Toplu sözleşmelerde hareketlilik: Grevler, yasaklar ve ihanet!

Yıl içerisinde sendikalı işçi bölükleri, yaşanan hak gaspları ve olağan toplu sözleşme süreçleri nedeniyle bir dizi eylem, grev ve direniş sergilediler.

2017 yılı EMİS Grup Sözleşme süreciyle açıldı, yılın ilk aylarında alınan grev kararıyla yeni bir evreye ulaştı. Kapsam dahilindeki fabrikalarda çok sayıda eylem gerçekleşti. Ancak grev ilk saatlerinde yasaklandı.

İşçiler yasağa karşın iş bırakma iradesini sürdürdüler. Bununla birlikte, örgütlü oldukları Birleşik Metal-İş Sendikası yönetimi, işçilerin mücadele kararlılığına rağmen, “Kazanıncaya kadar grev” iradesini göstermek yerine hızla pazarlık masasına oturdu. Grev yasağını tanımama tutumu ortaya konulmuş olsa da, bu tutum sembolik düzeyde kaldı. Birkaç günün ardından sözleşme imzalandı.

Mayıs ayında cam işçileri benzer bir mücadele sürecinden geçtiler. Cam grevi gelenek haline geldiği üzere bir kez daha AKP tarafından yasaklandı. İşçiler bu karara karşı grevi sürdürme iradesi gösterseler de, Kristal-İş yönetimi, mesailere kalmama ve bir saatlik iş bırakma gibi eylem biçimleriyle işçilerin mücadele isteğini soğuttu, grev yasağını aşma, grevi fiilen sürdürme yolundan uzaklaştırdı.

Bir grev yasağı da iş kolunda 35 yıl sonra gerçekleşen ilk grev olan Akbank çalışanlarının grevine geldi. Grev başlamadan yasaklandı.

Grev yasaklarıyla sonuçlanan iki büyük grup sözleşmesi dışında birçok fabrika ve iş yerinde de toplu sözleşme süreçleri, grev, eylem ve mücadeleler yaşandı.

Bunlar arasında Birleşik Metal-İş’te örgütlü olan Düzce’de kurulu Tecno Maccaferi iş yerindeki grev yıl içerisinde başlayıp da sonuçlanan en uzun süreli grev oldu. İşçiler jandarma baskısı ve grev kırıcılığına karşı kararlı bir mücadele verdiler.

Önceki yıldan bu yıla sarkan Gemlik Gübre grevi ise, Petrol-İş Sendikası’nın pasifliği ve teslimiyetçi tavırları ile devam etti. Bir süre sonra ise grev on yıllardır sendikalı olan fabrikanın sendikasızlaştırılmasıyla sona erdi.

Bir büyük grup sözleşmesi de SEK, TAT, Pastavilla iş yerlerini kapsayordu. Yaz aylarında yaşanan bu süreç grevin başlayacağı saatlerde sona erdi. Sürecin Tek Gıda-İş yönetiminin eliyle işçilerin beklentilerinden uzak bir şekilde sonuçlandırılması tabanda rahatsızlıklara yol açtı. Fakat grevin yasaklama ihtimali sendika yönetimi tarafından, işçilere “en azından grev yasağı gelmeden iyi bir noktada bitirdik” şeklinde kullanıldı.

Aynı sendikanın yetkili olduğu Aroma’daki grev ise yasaklanmayan nadir grevlerden biri oldu.

Fiili-meşru mücadele yolunda önemli deneyimler!

2017 yılında OHAL ile pekiştirilmiş devlet baskısına rağmen işçi hareketi içerisinde önemli ve kendi sınırlarını aşan etkilerde bulunan fiili-meşru mücadele deneyimleri yaşandı.

Bunlardan öne çıkanları şunlardı:

İlk olarak Düzce’de Türk Metal ihanetine karşı mücadele bayrağını açan Teknorot işçilerini anabiliriz. Bu satış şebekesine karşı 2015 Metal Fırtına’nın ruhuyla ayağa kalkan Teknorot işçileri, şalteri indirip işi durdururken, kendilerini satan Türk Metal yöneticilerini de döverek cezalandırdılar. Metal işçileri saflarında sarsıcı bir etki yaratan bu eylem, daha sonra devlet-patron işbirliğiyle kırıldı. Bu direniş vesilesiyle Düzce gibi bir kentte işçiler, patron-AKP işbirliği ile yüz yüze geldiler. Bu bakımdan eylem gerek Teknorot işçileri için gerekse de işçi sınıfı içerisinde bilinç planında önyargıları sarsan bir işlev gördü.

Diğer bir direniş “90 Trakyalı” cam işçisinin haksız kıyıma karşı verdiği mücadeleydi. Patron ve sendika yönetimi işbirliğiyle işten atılan işçiler, bu kıyıma boyun eğmek yerine direnişe geçtiler. Devlet baskısına, OHAL tehdidine rağmen önce direnişlerini kent merkezine taşıdılar sonra da İstanbul yürüyüşüne çevirdiler. Büyük kararlılık ve mücadele iradesiyle kısmi bir kazanım elde ederek, hem patronu hem de işbirlikçi sendika yönetimini yenmiş oldular. Cam işçilerinin mücadele deneyimi, sendika yönetimini de karşısına alarak doğrudan işçilerin tabandan gelen inisiyatifiyle, fiili direnişle işe geri dönüşü başarmış olması bakımından özel bir örnektir.

Bu vesileyle belirtmek gerekir ki, Delphi, Bosch, Tofaş, Bekaert ve daha bir dizi fabrikada yönetim ve sendika yönetimi işbirliğiyle büyük kıyımlar yapıldı. Sendikal çürümenin boyutlarını gösteren bu fabrikalarda ne yazık ki anlamlı bir direniş ortaya konulamadı.

Bu kapsamda sayabileceğimiz diğer bir büyük direniş örneği ise Zonguldak maden işçilerinin özelleştirmeye karşı direnişidir. Birkaç güne yayılan direnişte maden işçileri işi durdurup kendilerini madene kapatarak, AKP iktidarını özelleştirme kararından vazgeçmeye zorladılar. Kısa sürede Zonguldak halkının dayanışmasıyla büyüyen direniş, üst kademe sendika ağalarının devreye girmemesi ve verilen sözlerle bitirildi. Kısmi kazanımlar elde edilmesinin ötesinde, işçi sınıfının fiili mücadele ve işgal tarihine yazılan çok önemli bir deneyim oldu bu madenci direnişi. Aynı zamanda işçi sınıfının kazanma yolunda sonuna kadar gitmek için bağımsız bir örgütlenme ve devrimci bir önderliğe duyduğu ihtiyacın altını bir kez daha çizdi.

Yılın son günlerinde yaşanan iki direniş, HT Solar ve Sumitomo direnişleri ise taşıdıkları özellikleri ve yüz yüze kaldıkları engeller bakımından, bir dizi örnekte gördüğümüz sorunların bir özeti gibiydi. Her iki direniş de “Arkadaşım yoksa üretim de yok!” tutumunun ileri örnekleri oldu. HT Solar’da işçiler iki gün boyunca fabrikaya kapanıp üretimi durdurdular. Ancak devlet-patronun salladığı sopa ve Birleşik Metal-İş yönetiminin teslimiyeti ile direniş sona erdi.

Çankırı Sumitomo’da ise direniş, Petrol-İş Sendikası yönetiminin işbirliği karşısında Lastik-İş Sendikası’na geçmek isteyen işçilerin işten atma saldırısı karşısında üretimi durdurmalarıyla başladı. Kısa sürede AKP iktidarı direnişi ezmek için Teknorot’ta olduğu gibi jandarma kuvvetini pervasızca kullandı.

Düzce Teknorot’tan sonra Çankırı Sumitomo’da yaşananlar, işçi sınıfının sermaye-devlet ve sendikal ihanet işbirliğini yenecek bir birleşik-militan-politik mücadele düzeyine ulaşabilmesi, bu çerçevede örgütlenme zorunluluğunu bir kez daha ortaya koydu.

MESS Grup Sözleşmesi ve metal işçisinin 2017 mücadelesi

2015 yılında yaşanan Metal Fırtına’nın ardından metal işçileri gözlerini 2017’ye dikmişlerdi. Pek çok işçinin gözünde başlatılan mücadele 2017’de tüm sonuçlarına ulaşacak, Türk Metal şebekesinden kurtulunacak ve MESS’in karşısına yeni bir sendikal yapıyla çıkılacaktı.

Bu mücadelenin ilk raundu Mayıs ayı başına kadar devam eden yetkiyi alma süreciydi. Fakat MESS-devlet ve Türk Metal şebekesinin organize çalışmasıyla, 2015’teki Metal Fırtına’nın ardından pek çok fabrikada Türk Metal’in çoğunluğu alması sağlanmıştı.

Devlet-sermaye-Türk Metal işbirliği, yanı sıra bu cepheden sürdürülen sistematik baskı ve zorbalık karşısında Renault’ta Birleşik Metal-İş’in gösterdiği teslimiyet, Tofaş’ta Çelik-İş yönetiminin kaba satışı karşısında metal işçileri, MESS Grup Sözleşmesi’nin ilk aşamasında bekledikleri sendikal değişimi başaramadılar.

Sonrasında mevcut sendikalar yetkilerini aldılar, taslaklar oluşturuldu, süreç başladı. Ancak sendikal yetkinin kazanılmış olması, metal işçilerinin aşağıdan kabaran hareketinin bastırıldığı, yok edildiği anlamına gelmiyordu. Nitekim hazırlanan taslaklar işçinin beklentilerine karşılık vermese de nispeten yüksek tutuldu ve görüşmelere geçildi.

Yılın sonuna gelindiğinde, MESS’in sendikaların taslaklarını kabul etmemesi, dahası ağır dayatmalarda bulunması üzerine metal iş kolunda yaygın eylemler başladı. Yürüyüşler, mesaiye kalmama, kitlesel toplantılar gibi biçimler halinde süren eylemler, Türkiye’nin en büyük fabrikalarını eylem alanı haline getirmekle birlikte, iş kolundaki sendikal aktörlerin yeni bir ihanete hazırlandıklarına kuşku yok. Özellikle Türk Metal şebekesinin OHAL’e dayanarak “nasıl olsa grev yasaklanacak” bahanesiyle yeni bir satışa hazırlandığı açıktır. Birleşik Metal-İş yönetiminin ise bu satışa karşı ve grev yasağını tanımayarak mücadeleye devam etmesi mümkün görünmüyor. Ara çözümler peşinde koşarak bu satışa teslim olacağından şüphe duyulmamalı.

Bu ihtimallerle birlikte 2018’in ilk aylarına sarkacak olan bu kritik mücadele işçi sınıfının geleceği açısından önemlidir. Metal işçisi ya MESS-devlet-sendikal ihanet işbirliğine karşı birleşik-politik bir temelde tok bir tutum alacak, bu yolda sınırları aşarak kazanacak, ya da elbette pek çok deneyim biriktirmekle birlikte, satış düzenine boyun eğecektir.

Bu süreç kuşkusuz sınıf hareketinin 2018’deki tüm gelişimini etkileyecektir. Dolayısıyla devrimci bir sınıf hareketi yaratarak ülkenin geleceğini belirleme iddiasındaki sınıf devrimcileri için metal işçilerinin hareketine müdahale ve önderlik hayati önemdedir.

2018 devrimci sınıf hareketi yolunda atılım yılı olsun!

2017 işçi sınıfı açısından, sosyal ve siyasal saldırılar karşısında mücadelenin taşra kentlere kadar yayıldığı, sert ve ileri biçimler kazandığı, sendikal ihanetin derinleştiği ve her bakımdan mevcut sendikal düzenin iflas ettiği bir yıl oldu.

2017 işçi sınıfı açısından, tabandan birliğini ve örgütlülüğünü sağlama, beraberinde politikleşme ve militanlaşma zorunluluğunu ortaya koyan bir yıl oldu.

2017 aynı zamanda bu yolda önemli deneyimlerin yaşandığı, anlamlı bir biriktirme süreci oldu.

Umuyoruz ki 2018 yılı, işçi sınıfının önündeki tüm bu engelleri aşabilme kapasitesi sergilediği, adımlar attığı bir yıl olsun! İşçi sınıfının birleşik-militan-politik bir sınıf olma yolunda mesafeler aldığı, devrimci bir sınıf olma yolunda atılımlar yaptığı bir yıl olsun!

 

 

 

 

Kod-A direnişi 3 ayı geride bıraktı

 

Sosyal-İş Sendikası’nda örgütlendikleri için işten atılan Kod-A Bilişim işçilerinin direnişi 3 ayı geride bıraktı.

Direniş 81. gününde (22 Aralık) İşçilerin Birliği Derneği direnişçi işçileri ziyaret etti. Ziyarette direnişin son durumu ile ilgili bilgi alındı.

İşçilerle direnişle ilgili gelişmeler üzerine sohbet edildi. Direnişçi işçiler bilirkişi raporunu beklediklerini belirttiler. Bilirkişilerin aylar önce rapor için çalışma yapmasına rağmen, raporun açıklanmasını sürekli ertelendiğini ifade ettiler. Bilirkişilerin rapor için görüştüğü işçilerin hepsinin Kod-A yönetiminin hukukdışı ve sendika düşmanı tutumlarını teşhir ettiklerini, bunun için olumlu bir rapor beklediklerini ifade ettiler.

Kod-A işçisi kadınlarla da Küçükçekmece EKK’nın kadın işçiler üzerine yapacağı çalışma üzerine sohbet edildi. EKK’nın Ocak ayı içinde yapacağı, kadın işçiler için önemli bir sorun olan çocuk, engelli, yaşlı ve hasta bakımı gündemli toplantıya direnişçi işçilerden de katkı istendi. Kadın işçiler çalışmaya katkı sunacaklarını ifade ettiler. Sohbetlerin ardından direniş ziyareti sonlandırıldı.

 
§